1 Temmuz 2009 Çarşamba

Dünya-Ahiret- M. Said Hatiboğlu

_Geçen asırlarda Batı dünyasında kilise sultasının kırılabilmesini, onları dünyevi işlere karıştırmamakta gören batılı aydınlar, uzun bir mücadele sonunda laik düşünceyi hakim kılarak kilise erkanını adeta ma’bed işleriyle kısıtlı bir çerçeveye habsetmişlerdi. İslam dünyasını son asırlarda ilmen ve maddeten sindirmiş olan Batı’nın bu üstünlüğünü laikliğin faziletine hamleden bazı müslüman aydınlarımız, aynı metodun İslam’a da uygulanmasını, islam dünyasının varzgeçilmez bir kurtuluş yolu olarak görmüşlerdir.

_Hıristiyanlık için geçerli olan bu düşüncenin İslam için kabl-i tatbik olup olamıyacağını veya mümkünse nasıl olacağını ortaya koyacak ilmi birikime sahib olunmadığı içindir ki, özellikle Türkiye’de resmi mahfiller, çözümü, Batı’yı aynen taklid etmekte buldular.

_Günümüz müslüman aydınlarının, kendi kültürel kaynaklarını inceler hale gelmeleriyle birlikte, bu mecburen bulunmuş çözümün sorgulanmasına gidilmesi kaçınılmazdı. Son yıllarda adedi çoğalan islami yayınların muhteva açısından da yoğunluk kazanması şartiyle, bu sorgulamanın doğru yolu bulduracağı şübhesizdir. Bu noktada öncelikle İslam’ın temel kavramları üzerinde bir fikir birliği sağlanması lüzumu kaçınılmaz görünmektedir.

_İşte bu düşünceden hareketle, bu yazımızda, batı dünyasında olduğu gibi bizde de, İslam’ı dünyadan ayırmak, onu sadece Allah’la olan ilişkiye hasretmek üzerinde Kur’an çerçeveli bir sohbette bulunmayı arzuladık.

_Kur’an’ı Kerim’i dikkatlice okuyanlar görüyorlar ki, Allah insanlara iki hayat vermiş: birincisi el-hayatu’d-dunya denilen ‘en yakın hayat’dır. İnsanoğlunun ilk yaşadığı hayat. Bilindiği üzere, Arabca hayat kelimesi, dişil (müennes, feminin) olduğu için, sıfatı da ‘en yakın, en aşağı’ anlamında olan edna kelimesinin dişili dunya şeklini almıştır. El-hayatu’d-dunya’dan maksad, insanoğlunun ölümden önce yaşadığı hayatdır; iki hayatın ilkidir. İkincisi de, el-hayatu’l-ahira ‘daha sonraki, en son hayat’dır; ölümden sonraki hayat.

_Kuran’ı Kerim’de pek çok yerde bu iki mühim ta’bir, kısaltılarak da kullanılmış, ‘hayat’ ismi kaldırılarak, dünya ve ahiret sıfatları isim haline getirilmişdir. ‘dünya’ dendiğinde birinci hayat, ‘ahiret’ denince de ikinci hayat anlaşılmak gerekir.

_Pek çok Mekke putperestinin ve benzerlerinin karşı çıktıkları Kur’ani temellerden birisi, ikinci hayatdır. Bu adamlara göre, görüp görülecek olan, ‘dünyevi hayat’dır; başka bir hayat yokdur.[1]

_Kur’an’a göre bu iki kayattan birincisi muvakkat, ikincisi ebedidir.. ebedi ahiret hayatı, muvakkat olan dünya hayatında şekillenip kazanılacakdır. Dünyada yaşarken elde edilmemiş bir değeri ahiretde kazanmak mümkin değildir. Kur’an-ı Kerim bu noktaya son derece ağırlık vermektedir:



_İslam’ın dünya hayatına verdiği mevkiin delili olarak yeterli olan bu ayetlerde ve benzerlerinde, Cenab-ı Hak, insanların bu dünya devresinde kendisine kul olmaya yaraşır bir hayat sürmelerini; hayırlı, doğru, faydalı, güzel… işler vücuda getirmelerini istemektedir. Bu işlerin vasfı konusunda Kur’an’da hiçbir tasnife gidilmiş olmadığı gibi, hayırlı işler şunlardır, şerli işler şunlardır, şeklinde hiç bir liste de verilmiş değildir. Dolayısiyle, misalleri Kur’an-ı Kerim’de verilmiş olanların dışında kalan her türlü müsbet işin yerine getirilmesini, her türlü çirkinlikten uzak bulunulmasını, İslami-Kur’ani bir değer saymak, kaçınılmazdır.

_Pek çok müslüman, beş vakit namazını, rabbena atina fi'd-dunya haseneten ve fi’l-ahirati haseneten “ey rabbimiz! bize dünyada güzellik, ahiretde güzellik ver”[8] duasiyle bitirir.

_‘Güzelliğin’ sayıya gelmezliğini takdir eden bir kimse, bu Kur’ani değerin kıyamete kadar geçerli olduğunu söylemekte haksızmıdır?

_Kadın erkek herkesden istenen ‘salih amel’in dünya durdukça çeşitlendiğini, çoğaldığını bilenler, salih amel işlendiği müddetçe Kur’an’ın gündemde olduğunu söyleyemezmi?

_Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde[9] insanların yaratılış sebebi konusunda ahsen-i amel sahibini, ‘en güzel iş’ yapan insanı vücuda getirme hedefine işarette bulunulur; hayırlı işlerde yarışılması emredilir. Fakat ‘en güzel amel’i kısıtlayıcı hiçbir beyana yer verilmiş değildir. Dolayısiyle, Kur’an’ın bu emrini, vahiy devrinde hiç bilinmeyen şekilleriyle bugün yerine getirenler, Kur’an’ın tatbikçileri sayılırsa hatamı edilmiş olur?

_Yine Kur’an-ı Kerim’de mesela iman edenlere verilen emirlerden birisi, Allah’ın verdiği rızıkların ‘tayyib’ olanlarının yenmesidir.[10] Şimdi ‘tayyib’ yiyeceği, hz. Peygamber devrinin yiyeceklerine hasretmenin mantığı olabilirmi? Dolayısiyle, risalet devrinde hiç bilinmeyen helal rızıklardan faydalanan günümüz insanı Kur’an emrini uyguluyor değilmidir?

_Mesela yine Kur’an-ı Kerim’de bütün mü’minlere hitaben ‘doğru söz’ söylemeleri emredilmektedir.[11] Doğru söze bugün camiden ziyade dışarıda ihtiyac vardır. Fakat istikamet üzere olmayı siyasetlerine uygun görmeyen devletlülerin bu nevi ayetlerle barışık olmaları tabiatiyle beklenemez.

_Yine Kur’an-ı Kerim, bütün insanlara hitaben: “Kendinizin, ana-babanızın, yakınlarınızın aleyhine bile olsa, ister zengin, ister fakir, herkes hakkında adaletle hüküm verin; doğru şehadetde bulunun…” diyor.[12] Bu ayet, herhalde, sadece cami cemaati için nazil olmuş değildir.

_Farz-ı muhal bir devlet düşünün ki, milletin vekilleri sıfatını taşıyanlar, önce halkının maaşını yükseltmeyi vazife bilecekken, bunu bırakıp kendi gayr-ı adil maaşlarını yoluna sokmayı düşünsünler ve bu hareketlerine en yüksek mevkiden alkış alsınlar! Elbette bunlar için bu nevi ayetler ayak bağı olacak ve laiklik gereği, tez elden camiye habsedilmeleri gerekecekdir.

_Burada kısaca söylemek istediğim husus, Kur’an ve Sünnet’de ismen zikredilmemiş olsa bile, müsbet vasıf taşıyan her fiilin Kurani, İslami olduğu; menfi değerde olanların da Kur’an dışı , İslam dışı sayılacağıdır. Bu bakımdan, dünya hayatında İslam dairesi dışında kalabilecek hiçbir hadisenin olmadığını söylemekde hiçbir yanlışlık yokdur. Bütün mesele hayırlı olanla olmayanı, güzel ile çirkini, doğru ile eğriyi… ayırdedip uygulayacak bir müslüman toplumun vücuda getirilmesinde yatmaktadır ki, bundaki başarı nisbeti, o toplumun müslümanlık seviyesinin göstergesi olacakdır.

_Bu seviyenin tutturulabilmesinde, toplum ferdlerinin birbirlerine karşı denetim ve uyarı vazifelerini, kudretleri ve ehliyetleri nisbetinde yerine getirmeleri gerektiği unutulmamalıdır.[13] Bugün, hayırlı bir toplumun inşaında en büyük katkı sahibi olarak gördüğümüz kurumların başında, basın ve televizyonun geldiğini düşünüyoruz. Bu iş sahasının İslam dışında mütalaa edilmesine imkan varmıdır? yokdur; zira Kur’an ve Sünnet, işbu meslekleri ismen zikretmemiş olsa da, onların vazifelerini fazlasiyle dile getirmiş bulunmaktadır. Bu vazifelerin yerine getirilmesinin, uyuşuk bir müslüman toplumun dirilmesinde büyük katkısı olacağına inanıyoruz.

_Bugün bazı çevrelerde müslümanlığı cami müdavimliğinden ibaret sayan bir yavanlık gözleniyor. Ma’rufu emreden, münkerden nehyeden bir toplumu hedef gösteren Kur’ani düşünceye taban tabana zıd olan bu görüş sahiblerinin herhalde korktukları bir şey olmalıdır.

_Müslümanlığı ibadetden ibaret görme zihniyeti, İslam siyasi tarihine sultanlığın yerleştirildiği ilk asırlara kadar inen bir maziye sahibdir ve bu ağır cürmü temizleyebilmek de bizler için o kadar kolay bir iş değildir. Gerçek müslümanlık ancak Kuran ve Sünnet’in ruhunu anlamış nesillerin nasibi olacak ve bütün insanlık 61. Saf,9; 48. Feth, 28 ve 9. Tevbe, 33 ayetlerinin müjdelediği hedefe ancak o zaman ulaşabilecekdir; bizler göremiyecek olsak da…

_Herhalde Allah, dinini dünyaya göndermişdir, ahirete değil…

_M.Said Hatiboğlu'nun İslamiyat Dergisi'nde(cilt 3, sayı 1, ocak-mart 2000) yayınlanmış "Dünya-Ahiret" başlıklı makalesidir.

_[1]34. Sebe, 43; 37. Saffat, 16; 44. Duhan, 35; 6. En’am, 29.

_[2]73. Müzzemmil, 20; 2. Bakara, 110.

_[3]53. Necm, 39.

_[4]101. Kari’a, 6-9.

_[5]36. Yasin, 54.

_[6]17. İsra, 72.

_[7]40. Mü’minun, 40; 16. Nahl, 97.

_[8]2. Bakara, 201.

_[9]mesela 68. Mülk, 2; 18. Kehf, 7; 11. Hud, 7; 6. En’am, 165; 5. Ma’ide, 48.

_[10]2. Bakara, 172.

_[11]33. Ahzab, 70.

_[12]4. Nisa, 135.

_[13]3. Al-i imran, 104, 110.

1 yorum:

joomla dedi ki...

sayın blog sahibi.sizden bir ricam olacak.aşağıda verdiğim sayıdaki 'Gelenekselci Vahiy Anlayışı ve İslam Vahyi /Hüseyin Yılmaz' adlı makaleyi bana gönderebilir misiniz?Gönderirseniz size çok teşekkür ederim.Bu makale benim için önemli ama ulaşamıyorum.
Mail adresim eterniaeternia@yahoo.com

7. Cilt (2004), Sayı 1 (1.Karşılaşma: Kur'an Vahyi ve Tarih)/ İslamiyat Üç Aylık Araştırma Dergis,